G8 zirvesinde ABD ile AB arasındaki serbest ticaret müzakerelerinin 8 Temmuz’da başlaması kararı alındı.
G8 zirvesinde ABD ile AB arasındaki serbest ticaret müzakerelerinin 8 Temmuz’da başlaması kararı alındı.
G8 zirvesinde ABD ile AB arasındaki serbest ticaret müzakerelerinin 8 Temmuz’da başlaması kararı alındı. Türkiye, bu sürecin dışında kalması halinde en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alıyor.
Bundan yaklaşık 30 yıl önce ilk kez gündeme getirilen ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında serbest ticaret anlaşması yapılması fikri, Kuzey İrlanda’da düzenlenen G-8 toplantısında bir fikir olmanın ötesine geçti. Atlantik’in iki yakası arasında “dünyanın geleceğini şekillendirme potansiyeli” taşıyan anlaşmayla ilgili müzakerelerin ilk turu 8 Temmuz’da Washington’da yapılacak.
Müzakerelerinin 2014 sonundan önce tamamlanması hedeflenen anlaşma hem ABD hem de AB ekonomileri açısından “doping etkisi” yaratacak. AB’yle gümrük birliği anlaşması olan ve serbest ticaret anlaşmaları konusunda sorun yaşayan Türkiye’nin de bu anlaşmadan çok olumsuz şekilde etkilenmemesi ve mümkün olduğu kadar yarar sağlayabilmesi için müzakerelerin katılımcı bir anlayışla yürütülmesi gerekiyor.
Müzakere çetin geçecek
ABD ve AB ekonomilerinin dünya ekonomisinin yaklaşık yarısını, ticaret kapasitesinin ise dünya ticaretinin yaklaşık üçte birini oluşturması bu iki pazar arasındaki anlaşmanın boyutunu gözler önüne sermeye yetiyor. Geçen yıl ABD ile AB arasındaki mal ticareti 500 milyar Euro, hizmet ticareti 280 milyar Euro, yatırım akışı ise trilyonlarca Euro tutarındaydı. Serbest ticaret anlaşması AB’ye yılda 119 milyar Euro, ABD ekonomisine ise yıllık 95 milyar Euro ek katkı sağlayabilecek.
ABD ile AB arasındaki müzakerelerin son derece çetin şartlarda geçeceğini, 27 Birlik üyesinin kendi aralarında bile anlaşmakta zorlanması ve ancak geçtiğimiz cuma uzlaşı sağlayabilmesi de net şekilde gösteriyor. Fransa’nın kültürel istisna da ısrar edip bunu elde etmesi, süreci yavaşlatma potansiyeli en yüksek olan unsur olarak görülüyor.
Gözlemci formülü
ABD ile AB arasındaki anlaşmayla ilgili müzakerelere Türkiye’nin doğrudan katılımı teknik olarak mümkün değil. Ankara, bu çerçevede gözlemci statüsüne sahip olma arayışına girmiş durumda.
AB’ye tam üyelik en iyi çözüm
Devasa anlaşmadan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alan Türkiye, sürecin dışında kalması halinde, AB’yle gümrük birliğinin de etkisiyle, serbest ticaret anlaşmaları arasındaki uçurumun artmasından endişe ediyor. AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının kapasitesi Türkiye’nin imzaladıklarından beş kat daha fazla potansiyele sahip. ABD’yle AB arasındaki anlaşmayla birlikte bu dengenin Türkiye aleyhine daha da kötüleşme riski oldukça yüksek.
Bunlar dikkate alındığında AB-ABD arası müzakerelerde Türkiye’yle sağlam bir diyalog mekanizması oluşturulması, bu anlaşmanın AB’yle üyelik sürecinde olan ve gümrük birliğini tamamlamış ülkeleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve Ankara-Washington arasında paralel serbest ticaret anlaşması müzakeresi yürütülmesi izlenebilecek strateji unsurları. AB’ye tam üyelik ise gerek siyasi gerekse ekonomik açıdan Türkiye’nin tercih ettiği “en iyi çözüm” olmayı sürdürüyor.
Bundan yaklaşık 30 yıl önce ilk kez gündeme getirilen ABD ile Avrupa Birliği (AB) arasında serbest ticaret anlaşması yapılması fikri, Kuzey İrlanda’da düzenlenen G-8 toplantısında bir fikir olmanın ötesine geçti. Atlantik’in iki yakası arasında “dünyanın geleceğini şekillendirme potansiyeli” taşıyan anlaşmayla ilgili müzakerelerin ilk turu 8 Temmuz’da Washington’da yapılacak.
Müzakerelerinin 2014 sonundan önce tamamlanması hedeflenen anlaşma hem ABD hem de AB ekonomileri açısından “doping etkisi” yaratacak. AB’yle gümrük birliği anlaşması olan ve serbest ticaret anlaşmaları konusunda sorun yaşayan Türkiye’nin de bu anlaşmadan çok olumsuz şekilde etkilenmemesi ve mümkün olduğu kadar yarar sağlayabilmesi için müzakerelerin katılımcı bir anlayışla yürütülmesi gerekiyor.
Müzakere çetin geçecek
ABD ve AB ekonomilerinin dünya ekonomisinin yaklaşık yarısını, ticaret kapasitesinin ise dünya ticaretinin yaklaşık üçte birini oluşturması bu iki pazar arasındaki anlaşmanın boyutunu gözler önüne sermeye yetiyor. Geçen yıl ABD ile AB arasındaki mal ticareti 500 milyar Euro, hizmet ticareti 280 milyar Euro, yatırım akışı ise trilyonlarca Euro tutarındaydı. Serbest ticaret anlaşması AB’ye yılda 119 milyar Euro, ABD ekonomisine ise yıllık 95 milyar Euro ek katkı sağlayabilecek.
ABD ile AB arasındaki müzakerelerin son derece çetin şartlarda geçeceğini, 27 Birlik üyesinin kendi aralarında bile anlaşmakta zorlanması ve ancak geçtiğimiz cuma uzlaşı sağlayabilmesi de net şekilde gösteriyor. Fransa’nın kültürel istisna da ısrar edip bunu elde etmesi, süreci yavaşlatma potansiyeli en yüksek olan unsur olarak görülüyor.
Gözlemci formülü
ABD ile AB arasındaki anlaşmayla ilgili müzakerelere Türkiye’nin doğrudan katılımı teknik olarak mümkün değil. Ankara, bu çerçevede gözlemci statüsüne sahip olma arayışına girmiş durumda.
AB’ye tam üyelik en iyi çözüm
Devasa anlaşmadan en fazla etkilenecek ülkeler arasında yer alan Türkiye, sürecin dışında kalması halinde, AB’yle gümrük birliğinin de etkisiyle, serbest ticaret anlaşmaları arasındaki uçurumun artmasından endişe ediyor. AB’nin imzaladığı serbest ticaret anlaşmalarının kapasitesi Türkiye’nin imzaladıklarından beş kat daha fazla potansiyele sahip. ABD’yle AB arasındaki anlaşmayla birlikte bu dengenin Türkiye aleyhine daha da kötüleşme riski oldukça yüksek.
Bunlar dikkate alındığında AB-ABD arası müzakerelerde Türkiye’yle sağlam bir diyalog mekanizması oluşturulması, bu anlaşmanın AB’yle üyelik sürecinde olan ve gümrük birliğini tamamlamış ülkeleri kapsayacak şekilde düzenlenmesi ve Ankara-Washington arasında paralel serbest ticaret anlaşması müzakeresi yürütülmesi izlenebilecek strateji unsurları. AB’ye tam üyelik ise gerek siyasi gerekse ekonomik açıdan Türkiye’nin tercih ettiği “en iyi çözüm” olmayı sürdürüyor.